Emin Parkta

Emin kaydıraktan kaydıktan sonra tekrardan merdivene doğru giderken gözüne 20 metre ötedeki kavak ağacının altında oynayan siyah benekli iri tekir ve küçük, çelimsiz kartopu gibi bir Van kedisinin birbirleriyle oynaması ilişti. Burası eskiden yaşadığı gürültülü şehirden farklıydı. İnsanlardan uzak, huzur dolu bir şehirdi. Birkaç adım attıktan sonra sonunda merdivene varabilmişti. Merdivenin ilk basamağa adımını atarken kulağına turuncu damperli önüne beyaz bir ip bağlanmış kamyonunun sesi geldi. Arkasına dönüp baktığında ise annesinin oyuncaklarını topladığını gördü. Galiba gitme zamanı gelmişti. Sarı, dipleri paslanmış demirlere tutunarak zorla merdiveni tırmandı. ‘Gitmeden son bir kez döner sarı kaydıraktan kaymalıyım’ diye içinden geçirdi. Kaydıraktan kaydıktan sonra üstünde büyük bir yorgunluk hissetti. Artık yürüyecek hali bile yoktu. Annesi Emin’in çok yorulduğunu anlamış olacak ki gitmeleri gerektiğini söyleyip Emin’i kucakladı. Babası, kırmızı, yeni yıkanmış, pırıl pırıl arabalarında onları bekliyordu bile. Annesi kapıyı açıp, Emin’i özel çocuk koltuğuna oturtup, kemerini bağladı. İşte eve yolculuk başlıyordu. Emin’in araba yolculuklarında yapmayı en sevdiği şey arabanın camından yolun kenarındaki arabalara bakarak bir renk seçip saymaktı. Bugün seçtiği renk ise kendi arabalarının rengi olan kırmızıydı. Bir, iki, üç, dört derken Emin’in gözleri kapanmaya başlamıştı. Beş, altı, yedi Emin yorucu bir günün ardından uykuya dalmıştı bile...    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAN'AT(DÜZYAZI)